20 Kasım 2008 Perşembe

Hükümsüzdür...




Zavallı kedi yalvaran gözlerle, daha birkaç saat önce kendisine bir parça ekmek verdiği için içinin ısındığı küçük çocuğa bakıyordu. Onun merhametinden medet umuyordu, kuyruğuna bağlanan tenekenin onu deli eden sesine karışan aşağılık kahkahalara bir son verilmesi için. Oysa çocuk çoktan karıştırmıştı kahkahalarını kalabalıklarınkine. Bir parça ekmek için değildi biraz önce o çocuğu sevmesi, o ekmeği verişteki merhamet içindi. Şimdi de tüm insanların ona ‘nankör‘ yakıştırmasını doğrular olmasına aldırmadan; üzerine atlayıp her tarafını kanatmak istiyordu ekmek veren ellerin sahibinin…

……………………………………………….

İnsanın kendini yalnız, mutsuz, zayıf, bomboş hissettiği durumlarda; bir dosta en fazla ihtiyacı olduğu zamanlarda; güvendiği bir dostundan hiçbir destek görememesinden daha fazla insanın içini acıtan şey; o dostun bu zayıflığı fırsat bilir gibi kuyruğunuza teneke bağlayıp kahkahalar atmasıymış. O zaman çok daha fazla dokunuyormuş bu durum insana. O zaman kendinizi çok daha zavallı, değersiz hissediyormuşsunuz. O zaman hiç olmadığı kadar çok kızıyormuşsunuz kendinize, verdiğiniz değer için…
Canınızı yakmaktan aldığı hazzı gördükçe daha fazla yanan canınız, bir an önce çıksın istiyorsunuz. Bütün bu olan bitenin sizi bu kadar üzmesi, daha da çok üzülmeniz gibi bir kısır döngüye sebep oluyor. ‘’Ne hali varsa görsün’’ diyemediğiniz için kendinize küfürler savurup, kendi zayıflığınıza yanıyorsunuz. Bir küfür de ‘’ Beni öldürmeyen acı güçlendirir’’ diyen Nietzsche’ye savuruyorsunuz, kendinizde göremediğiniz güç için…






...