11 Mart 2009 Çarşamba

Mutluluğun (çöp adam seviyesindeki) resmi


Bizim ebe olduğumuz bir saklambaç oyununun en beceriksiz oyuncusudur mutluluk. Bulunması en kolay, aklımıza ilk gelecek yerlerde saklanır genellikle. Bizse çoğu zaman işgüzarlık yaparak, Kaf Dağı’nın ardında aramaya kalkar ve çoğu zaman da bulamayız mutluluğu. Mutluluk dediğimiz şeyin küçük ‘mutlu an’ların bileşkesi olduğunu anladığımız zaman mutlu olmaya başlarız.

Ilık bir bahar sabahı güneşten önce uyanıp; açık pencereden odaya dolan ıhlamur kokularına karışan, elimize aldığımız bir kahve fincanından yayılan müthiş koku, hangi kahve seven bünyede mutluluk etkisi yaratmaz ki…

Ya da minicik kolların boynumuzu sımsıkı kavrayışındaki; bu dünyadan alıp da bilmediğimiz alemlere götürme gücü…

‘Sadece sesini duymak istedim’ diyen bir dostun telefondaki sesi…

Tuttuğumuz takımın son dakika golüyle kazandığı kupa… Yağmurdan sonraki toprak kokusu… Bol tereyağlı İskender kebabı… Vapurda çay içmek... İçli bir keman sesi… Sigaranın ilk nefesi… Koyu bir dost sohbeti… Keyifli bir tren yolculuğu… Radyoda en sevdiğimiz şarkının çalıyor olması… Trafikte bütün ışıkların yeşil olması… Antep fıstıklı çikolata, cevizli baklava, çikolatalı bir dilim pasta…

Sevdiğimiz şeylerin başımıza geldiği her an, bizim için küçük mutlu bir andır. Ve bu mutlu anların ayırdına varıp, bunları yaşadığımız sıklıkla doğru orantılıdır hayatımızın genelinin mutlu ya da mutsuz olması. Bizi mutlu eden 26 milyon küçük an varken, biz kazanma şansının 26 milyonda bir olduğu lotoya endeksliyoruz mutlu olma umudumuzu.

Aylin’den bana gelen bu mutluluk konulu mim’i ben de, aşure kardeşliği geleneğimize göre Funda’ya paslıyorum :)


.