29 Ekim 2008 Çarşamba

Eski Dostlar




Daha dün kızıma eski fotoğraflarımı gösterirken; kızımın ‘’abi, abi’’ dediği çocuğun ben olduğuma önce kendim inanmam gerekti, kızımı ikna edebilmem için… Ortaokul yıllarımdaki bir fotoğrafımdı bu. Kaba bir hesapla 22-23 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf. Oysa daha dün gibi hatırlıyorum o fotoğrafı çekildiğimiz günü. Ömrüm yeterse bugün çekildiğim fotoğrafları da 22 yıl sonra dün gibi hatırlayacağım ama ömrümün son çeyreğinde yaşıyor olacağım. Ne garip… İki ‘dün’ önce tüketilmiş bir gün gibi hayat.

O fotoğrafta birlikte göründüğüm arkadaşımdan bugün bir mail aldım. 22 yıldır görmediğim, sesini duymadığım, bir haber alamadığım arkadaşım beni facebook marifetiyle bulmuş ve iki satırlık bir mesaj yazmış: ‘’O sen misin...22 yıl önceki arkadaşım sen misin?’’ diye soran… Evet o benim, beni buldun işte… Ben de çok mutlu oldum seni bulduğuma. Biraz daha araştırırsak bütün sınıfı buluruz, ekibi tamamlarız belki. Ama bu iyi mi olur, emin değilim ben. Daha geçen yıl gitmiştim yatılı okuduğum okuluma. Arabayla etrafında 3 tur atmış, bahçesinde top oynayan çocukları seyretmiş, bahçeyi temizleyen Fehmi Abi’yi uzaktan görmüş, ama bir türlü cesaret edip de girememiştim okulun bahçesine. İçimde; korku mu, heyecan mı, hüzün mü, huzur mu, özlem mi olduğunu çözemediğim bir duyguyla uzaktan izlemiş ama girememiştim o bahçeden içeriye. Sanki o günler, öylece hafızamda kalsın, kızıma göstereceğim fotoğraflarda kalsın istedim…

Arkadaşımla belki bundan sonra sık sık görüşebiliz, uzak değil yaşadığı yer bana… Ama o artık bana ailesiyle ilgili bir sorununu anlattığında ağlayan küçük çocuk değil; ben de onu teselli etmeye çalışırken ondan fazla ağlayan çocuk değilim. Artık görüşsek bile, yemekhanede kapuska çıktığı günler için dolabımızda sakladığımız salça ve reçelleri paylaşamayacağız. O benim resim ödevlerimi yapmayacak artık, ben onun edebiyat ödevlerini… Belki ilk karşılaşmamızda o bana çocuğunun ne kadar güzel resim yaptığını anlatacak, ben de kızımın yarım yamalak konuşmalarını.


Suyun öbür tarafındaki tek Türk toprağındaydı okulum. Yukarıdaki fotoğraf da oraya giden köprüye ait.



...

4 yorum:

Aylin Ünlü dedi ki...

Edirne Uzunköprü'mü orası?

Çok güzel yazmışsın,özellikle paylaşımların nasıl bizimle beraber değiştiğini...Belki paylaşacağınız şeyler o tatta,o masumlukta olmaz ama eminim o zamanlarda ki gibi içten ve samimi olur.Ve daha oldun ve daha mantıklı yaklaşımlar...

Umarım bugün itibariyle hayatınızın geride kalan kısmını güzel paylaşımlarla,arkadaşlığı tüketmeden geçirirsiniz,çok geç değil,değil mi?

Berrin dedi ki...

gercekten hos olmus karsılasmanız.
dostun eskısı yenısı olur mu? eskisi daha mı ıyı dosttur?
ne olursa olsun dostun dostluguna tanık olmak mutlu eder ınsanı..

bulut dedi ki...

Aylin, Uzunköprü değil, Meriç Köprüsü. Tarihi Karaağaç semtiyle Edirne'nin arasındaki Meriç nehri üzerinde. Güzel yorumun için teşekkür ederim.
Berrin dostun eskisi yenisi olur ama, eskisi illa ki daha değerlidir diye bir şey yok. Kaşar mı bu eskisi makbul olsun :) Dostlukların değeri paylaşılan zamanla değil de, paylaşımlardaki içtenlik ve yoğunlukla ölçülür sanırım.

Funda dedi ki...

Ne kadar güzel yazmışsın...
Anlatımın çok güzeldi anlattıklarında...
Dediğin gibi sana katılıyorum hiçbirşey eskisi gibi değil hayat'ta. Dün bile dün'de kaldığına göre :)